AYASOFYA (HAGIA SOPHIA)
Şu anda Türkiye ve dünya gündemine bomba gibi düşmüş bir olayın tarihini inceleyeceğim. Siyasi bir görüş belirtmekten ziyade sadece şunu söylemek istiyorum. Ayasofya büyük Türk Milletine aittir. Benim şahsi görüşümü soracak olursanız olaylara daha pragmatik bir şekilde yaklaşmaktayım. Ayasofya'nın müze olarak kalmasından yanayım çünkü hem tarihi yapıyı koruruz hem de turistler sayesinde ekonomiyi bir nebze de olsa ayakta tutarız. Amacın gündem değiştirmek olduğunu düşünüyorum. Ortada herhangi bir başarı ya da hezimet yoktur. Topluma neyi dayatırsanız onun sonuçlarını alırsınız.
Ayasofya yüzyıllardır birçok toplumun ilgi odağı olmuştur. Ayasofya dünyanın en eski bozulmamış yapısı olmasa da Roma'da bulunan Aziz Petrus Bazilikası ve Milano'da Sant'Ambrogio Bazlikası'dan daha önce inşa edilmiştir. Ayasofya kozmopolit şehrin uzun süredir devam eden bir sembolüdür. 2020 tarihi ile birlikte bugün Ayasofya 1483 yaşında ve tarih boyunca birçok depreme şahit olmuştur. Yaşı, mimarisi, ihtişamı ve mistik atmosferi onu gerçekten dünyada eşsiz bir eser olarak nitelendiriyor. Ayasofya'nın kelime anlamı ise "Holy Wisdom" yani "Kutsal Bilgelik"tir.
Ayasofya'nın tarihine bakabilmemiz için önce İstanbul'un tarihine, dolayısıyla Roma İmparatorluğu'na ve Hristiyanlaşma sürecine bakmalıyız.
Roma İmparatorluğu'nun başkenti bildiğimiz üzere Roma'dadır. Hz. İsa'nın çarmığa gerilip Romalılar tarafından öldürülmesi ve dirilmesi sonrasında, İsa Mesih'in öğrencileri özellikle Roma İmparatorluğu'nun şehirlerinde ve köylerinde İsa Mesih'in müjdesini yaymaya başlarlar.
Hristiyanlık, Roma İmparatorluğu'nun siyasi ve kültürel yapısına uymamasından dolayı, yasak bir din olarak kabul edilir. Hristiyanlar bu olaylardan ötürü 300 yıl boyunca farklı imparatorluklar tarafından zulme uğrar. Dalalet sözcüğü bu olaylardan türediğini düşünüyorum. "Doğru yol"dan, yani İsa'nın yolundan ayrılma, sapkınlık anlamında kullanılmaktadır. Bu zulmün bitmesi taht kavgası sonrası sona eriyor. Bugünkü İzmit bölgesinde dört komutan kendi arasında savaşa girer. Konstantin galip çıkar ve Roma İmparatorluğu'nun başına geçer.
Konstant kelimesinin anlamı sabit, kararlı, sarsılmaz ve değişmeyen olarak tanımlanır. Konstantin MS.330 yılında Roma İmparatorluğu'nun başkentini buraya taşır ve ismini Nova Roma, yani, Yeni Roma koyar. Konstantin'in ölümünden sonra insanlar şehre, Konstantin'in şehri anlamına gelen, Konstantinopolis adını verirler.
İstanbul'a çağlar boyunca değişik adlar verilmiştir. Tarihin çeşitli dönemlerinde farklılıklar göstermiştir bunlardan en bilinenleri; Byzantion, Agusto Antonina, Nova Roma, Dersaadet, Islambol gibi isimleri olmuştur. Osmanlı Devleti'nde ise popüler olarak Dersaadet, Payitaht-ı Saltanat, Makarrı Saltanat ve daha fazlasının kullanıldığını bilmekteyiz. Son olarak 1930 yılında İstanbul olarak kullanılmaya başlandı ve günümüze kadar halen kullanılmaktadır.
AYASOFYA'NIN TARİHİ
Ayasofya yapılmadan önce, aynı yerde yapılmış 2 farklı kilise vardır. İlk olarak Konstantin'in oğlu Konstantius tarafından 360 yılında yapılmıştır. Bu kiliseye Megale Eklesia, yani Büyük Kilise adı verilir. 404 yılında çıkan isyanlarda kilise yanar. Daha sonra tahtta bulunan II. Teodosius yerine yeni bir kilise yaptırır ve 532 yılına kadar ayakta kalır.
532 yılında İmparator Justinianus zamanında şehir halkı, huzursuzluk dolayısıyla isyan başlatır. Nika ayaklanması olarak tarihe geçen isyan, tüm şehrin tahrip olmasına neden olur. Justinianus bu isyanı bastırır, ancak şehrin yeniden kurulması gerektiğini anlar. Bu Justinianus için gerçekten büyük bir fırsattır ve hemen şehrin eski haline dönmesi için hazırlıklara başlar. Konstantin nasıl Yeni Roma'yı kurmak istediyse, Justinianus'un de buna benzer bir amacı vardır. Ancak bu sefer Yeni Roma yerine, Yeni Kudüs'ü kurmayı amaçlar.
Kudüs, üç semavi din olan İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik için kutsal kabul edilmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri de orada önceden Süleyman tarafından yapılmış olan Kudüs Tapınağı'dır. Bu tapınak inançlarına göre Tanrı'nın halkıyla buluştuğu yerdi. Dolayısıyla en kutsal yer olarak kabul ediliyordu. Ayasofya mimarisine bakarken, Kudüs'teki Süleyman Tapınağı mimarisi ışığında bakacağız.
Justinianus döneminin en iyi iki mimarını huzuruna çağırır ve hayalini kurduğu kilisenin planından bahseder. Bu mimarlar Trallesli Antemius ve Miletli İsidoros'tur. Bu iki mimar plana bakarak bu binanın yapılmasının imkansız olduğu konusundaki görüşlerini iletirler; ancak Justinianus kararlıdır. Bu kilisenin yapılmasını emreder. İnşaat 23 Şubat 532 yılında inşaatına başlanır ve kilise 27 Aralık 537 tarihinde ibadete açılır.
Ayasofya inşa edildiğinde, piramitler dışında dünya üzerindeki en büyük binaydı ve yaklaşık 1000 yıl boyunca böyle kaldı. Kubbesi 1000 yıl boyunca en geniş ve yüksek kubbe olarak kabul edildi.
Ayasofya ile ilgili benim ilgimi çeken bir nokta vardır. Bundan yaklaşık 100 yıl kadar önce "Greenwich" noktası olarak kabul ediliyordu. Sıfır taşı Ayasofya'nın karşısında, Yerebatan Sarnıcı'nın girişinin yakınında, tramvay yolunun yakınında bulunur. 1500 yıldır saatlerin ayarlanması ve haritalar bu noktadan referans alınarak yapılıyordu. 1880'li yıllarda başlarında İngiltere ve Washington' da düzenlenen coğrafya kongreleri ile 1884 yılından itibaren Greenwich, " Başlangıç meridyenin geçtiği yer" olarak kabul ediliyor. Sonrasında ise dünya, saatini artık Greenwich' e göre ayarlanmaya başlıyor.
Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed tarafından 29 Mayıs 1453'te fethedildikten sonra Fatih'in emri ile camiye çevrilmiştir. Sonraki yüzyılda Mimar Sinan, restorasyonlar yapmak ve binayı İslami unsurlar eklemek için görevlendirildi. 1934 yılında Mustafa Kemal ATATÜRK'ün emriyle ve Bakanlar Kurulu'nun onayı ile müzeye dönüştürüldü. Müze olarak kullanılırken küçük bir kısmı ibadete açıktı. 2020 yılında ise tekrardan cami olan Ayasofya günümüzde Türk Milleti için çok büyük bir öneme sahiptir. Cami ya da müze tartışmasından en önemlisi tarihi yapıya sahip çıkmamızdır.
Yorumlar
Yorum Gönder